24 Mart 2012 Cumartesi

BİR ŞEYLER YAPMALI

        Bir zaman dünya siyasetine yön veren bizler, dinimiz olan İslam'ı terk edince, ne dünya siyasetine ne de kendimize yön veremez olduk. Unutulmamalıdır ki, bir toplum kendi öz değerlerini terk eder ve başka kavimleri taklit etme gafletine düşerse o kavim bir daha doğrulamaz, hele ki yüz çevirdiği öz değerleri hayatta ortaya konan en doğru ve en sahih ideoloji olan İslam'ın ta kendisi ise......

        İşte bu minval üzere ele alacağımız konu çağdaşlaşma adı altında bir toplumun nasıl param parça hale getirilip, sömürüldüğüdür. Birinci dünya savaşının ardından yenilen devlet konumunda değerlendirilen Osmanlı devleti kafirler tarafından parçalara ayrılmış ve sömürülmeye başlanmıştır. Bu parçalanma işleminin ardından yaşanan süreçte bazı müslüman alimlerin karşı duruş sergilemeleri ve yeni oluşturulan düzeni kabul etmemesi bir çok trajediyi beraberinde getirdi. Binlerce alim '' RABBİM ALLAH'' tır dedikleri için şehit edildi. Onların bu net ve dimdik duruşu kafirlerin daha da sertleşmelerine neden oldu. Düşman belliydi ve yok edilmeliydi. İslam'a olan bu öfkeleri artık ağızlarından duyuluyordu.

        Yaşadığımız asırda da görülmektedir ki kafirler bir gün bile durmadan İslam'la savaşmaktadır. Aslında bu mesele Hz. Adem (a.s) dan başlamış ve kıyamete kadar devam edecek olan bir meseledir. Burada önemli olan bizim bu savaşta hangi safta yer aldığımızdır. Biliyoruz ki müdebbir (idare eden) olan Allah (c.c) bizleri dünyaya sınamak için gönderdi.'' O hanginizin amel bakımından daha güzel işler yapacağını görmek için ölümü ve yaşamı yaratandır''(mülk 2). Evet Allah (c.c) bizleri yarattı ve dünyada sınava tabi kıldı. Ama Rahman bizlere yol gösterici olarak da peygamberler gönderdi. O kutlu insanlar ki hepsine salat ve selam olsun onlar bu aydınlık yolun önderleridir. Bizler onlardan bu davayı devraldık. Şüphesiz ki bu bizler için tüm hayatımız boyunca en büyük şereftir. Allah muvaffak olmayı nasip etsin.

         Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bizlerin dedeleri bu sınavı verdiler ve inşaAllah şehit olarak ebedi hayatlarına göç ettiler. Bundan sonrasında görev bizlere düşmekte ve bizler şerefli bir şekilde bu davaya hizmet etmek zorundayız. Evet zorundayız çünkü bundan başka bir çaremiz yok. İnsanlar bizlerle alay edecekler, işkence edecekler, maddi ve manevi her türlü baskıyı bizlere yapacaklar. Biz bunlara kalplerimizde ki iman ile direneceğiz ve Bilal (r.a) gibi ağzımızdan haktan başkası çıkmayacak.

         Bu gün dünya kan dökme,fesad,zulüm ve bozgunculukla kendinden geçmiş durumda. İnsanlık büyük bir yıkımın eşiğinde. Hiç olmadığı kadar pisliğe batmış ve kurtarılmayı beklemekte. Dünyanın ve insanlığın bu konuma düşmelerinde ki en büyük faktör, insanların kendi elleriyle koydukları kanunlar ve nizamlardan başkası değilde nedir? Bizler bu kötü şartları kendi ellerimizle hazırladık. Yıllardır bizlere yapılan bu zulm aslında bizlerin gevşekliğinin ve sorumsuzluğunun bir ürünüdür. Bizler Allah ın bizlere emrrettiği ''iyiliği emir ve kötülükten sakındırma'' farziyesini yerine getirmeyi bıraktık. Hatta bunu yapmaya çalışan kardeşlerimizi de hor gördük,yadırgadık. Ne yazık ki iş buralara kadar geldi.

         Uyanmalı ve uyandırmalıyız. İnsanlık bu sorunu ancak kendisini yaratan Allah'a kul olarak çözebilir. Aksi halde hiçbir şekilde kurtulamaz ve huzura kavuşamaz. Bizler uyarmalıyız,çabalamalıyız,anlatmalıyız ve bu uğurda canlarımız ve mallarımızla Allah yolunda kafirlerle mücadele etmeliyiz. Kurtuluş ancak bununla gerçekleşir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder